İnsanoğlu beşer… Pelteden yumurtaya, yumurtadan tırtıla, tırtıldan bebeğe… Eli ayağı tutmaz, konuşamaz bir yaratıktan, iki ayak üstünde duran, düşünen bir yaratığa… Sonra tekrar, eli ayağı tutmayan, buruşuk ve ölmeyi bekleyen bir varlığa… Sıfırdan gelinen zirve ve bu zirveden tekrar sıfıra…
Zirve, dünya futbolunda 5’inciliğe yükselme. UEFA’lar Süper
Kupa’lar, Dünya Kupası 3’üncülüğü… Sonra düşüş, yavaş ve sancılı. Kıpırdanma,
Şampiyonlar Ligi başarısı, Sevilla zaferi… Euro 2008 kıvılcımı… Ve bugün…
Modern zamanda, futbolun siyasetin ve sermayenin oyuncağı
olduğunun su yüzüne bu kadar net vurduğu görülmemiştir. Mafyanın oyuncağı
olmuştur evet, ancak mafyanın oyuncağı olmak siyaset ve sermayenin oyuncağı
olmaktan, emin olun daha yeğdir. Zira, mafyanın derdi futbolu öldürmek değil,
daha da büyütmektir. Sermaye ve siyasetin oyuncağı olmak ise ölümcüldür.
Ayrıştırır, kavga çıkarır, reyting ve gündem için kullanır.
Milli takımımızın Romanya maçı esnasında tribünde olan
başbakan ve bakanın, yenilen golden sonra elleriyle ağızlarını örterken
kurdukları cümleler… Futbolumuzun geleceğine dair aldıkları kararları
konuşuyorlar, diye düşünmeden yapamıyor insan. Acaba ne karar verdiler?
Şike diye yer yerinden oynadı. Yanlı yansız herkesi
yaralayan bir olaydı. Derenin ne tarafında olursanız olun herkes ıslandı.
Islatıldı. Sırılsıklam olduk. Dibe vurduk zannettik. Yanılmışız.
4-4-2, 4-2-3-1 bilmem ne. En gözde futbolcuyu oynatmamak
için oyun planım farklı diyen bir teknik adam. Mevzu bahis oyun planı mağlup
olmanın fantezik yollarıydı herhalde. Oynatmama nedeninin, oyuncunun Alevi
olduğunu iddia eden zihniyet. Nasıl da ayrışmışız değil mi? Yahu, dünya kupasında
yaldır yaldır eserken bile, namaz kılanlar, kılmayanlar şunlar bunlar
konuşulmuş bu ülkede.
Dedikodudan, fitneden, kaostan beslenen bir ülke. Bu ülkeden
oynanan futbolun farklı olmasını beklemek, hakikaten, büyük ahmaklık herhalde.
Çok mu romantiğiz, bu basit oyundan, basit keyifler almak için milyarlarca lira
harcayıp, televizyonlarda, stadyumlarda, adrenalin israf ediyoruz? Bu kadar
para ve adrenalinle uzaydan Konya çölüne atlasak ya! Hiç değilse soran olursa
“atladık eyleniyoz!” deriz.
Bazen diyorum ki, acaba herşey illüzyondu, yani gerçek
seviyemiz bu, daha öncekiler sıradışı başarılardı. Dibe çökmeyi bekleme, Türk
futbolunun gerçek seviyesi zaten bu… Daha önce bir jenerasyon geldi, top oynadı
ve gitti. Bitti artık o rüya.
Santraforumuz yok diyorlar. Sanki İspanya santrafor cenneti.
Santrafor yoksa, santraforsuz bir oyun planı kurun o zaman. 4-6-0 oynayın ne
bileyim işte. Alt liglerden birini al koy oraya, milli takım herkesin takımı,
lisansı olan her topçu orada oynamaya aday değil mi?
Hamit konuşmuş kötü olmuş. Adam alışmış tabi Almanya’da,
sistem, yardımlaşma… Burada gemisini kurtaran kaptan Hamit aga. Gökhan Gönül,
Arda ve diğerleri kadar kafan çalışmıyor mu? Sakatım diyeceksin, bir baldırın
çekecek, kenara geçeceksin. Sağ bek oynamam diye isyan edeceksin. Üç beş ağır
abiyi ziyaret edeceksin. O zaman kıymetlisin. Türk futboluyla ilgili masallar
anlatacak, bizi öveceksin. Gerçekleri konuşursan önce senden başlarlar kıymaya.
Aman ya altı üstü futbol deyip geçmeyin. Ülkenin aynası bu
futbol. TFF yönetimi değişince, istifa kağıdını imzalayıp yeni yönetime veren,
benimle çalışmak istemiyorsanız, buyurun, gönderirseniz tazminat istemem diyen
teknik ADAMlardan, istifa etmek için gelmedim, hiçbir yere gitmiyorum diyen
adamlara DÜŞERSİN. Ah ah! Başbakan istifa edecek desin bakalım, istifa ediyor
mu etmiyor mu? Sanki bana futbol filozofu arkadaş. Romantik blogger ağızlarıyla
teknik adam olunmuyor maalesef. Futbol hala, bengay, bacak arası ve ter
kokusuyla birlikte, küfürlerin uçuştuğu ve ağzı bozuk, düşük kültürlü
erkeklerin soyunma odasında kazanılan bir oyun. Bu adamlara hükmetmek için
afilli birkaç cümleden fazlası gerekli.
Bu yazı da ne oldu böyle, ne girişti, ne gelişti, ne de
sonuçlandı. Aynı sahadaki oyun gibi. Başlıksız ve anlamsız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder